Numan Kurtulmuş’un AKP ’ye geçeceğinin söylenti olduğu günlerden bu yana içine fütüristik tohumlar eklenen ciddi bir toplum ve siyaset mühendisliği çalışmasıyla karşı karşıyayız. Muhafazakâr sağın yıpranmamış ağabeyi, hafif tonda icra ettirdiği muhalefet dümenini siyasal kökenlerindeki ortak bağları da göz önünde bulundurarak iktidar partisine doğru kırdı.
Muhafazakâr cenahta bugün Tayyip Erdoğan ’ın yerini kim doldurabilir sorusunda Kurtulmuş, akla ilk gelen isimlerden. Akademisyen kimliği, Milli Görüş mensubuyken AKPkurucu çekirdek kadrosuyla aynı kaderi paylaşıp geleneksellik karşıtı duruşla yollarını ayırması, yeni bir parti kurmasıyla,AKP ’nin ‘olgunluk’ döneminin neo-muhafazakâr lider adayı Kurtulmuş, bugün bir alternatif olarak karşımızda duruyor.
Kurtulmuş’la beraber adı geçen diğer isim modern sağın eski temsilcisi, referandum döneminde ‘evet’ için ilkeli duruş sergileyip adından bahsettiren, demokrat kimliğiyle toplumsal saygınlığı olan Süleyman Soylu.
Muhafazakâr ve modern sağın iki önemli figürünün AKP ’de buluşması kesinlik kazanırsa, 2023 vizyonunun hayalden ziyade ulaşılabilir hedef olmaması için önemli engeller aşılmış olacak. Bu arada partiye kuruluşundan beri emek vermemiş isimlerin jakoben bir yöntemle parti bünyesine dahil edilmesi, dışarıda kalanlar için tabanda endişeye yol açabilir.
AKP iktidarıyla görünürlük kazanan muhafazakâr yaşam tarzı, son 10 yılın sosyoekonomik gelişmeleriyle Türkiye ’nin yükselen yeni orta sınıfının muhafazakâr hamurla yoğrulmasını sağladı. Uzun süren iktidarların yoruculuğu bir yana, Lord Acton’un dediği gibi “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak şekilde yozlaştırır.”

Bugün büyük değişim yaşayan, daha çok özgürlük alanına sahip, hatta artık dönüşen değil toplumu dönüştüren kitle olarak muhafazakâr cenahta da iktidar dolayısıyla siyasi yorgunluk oluştuğu söylenebilir. Yükselen değerlerden birinin yeni muhafazakârlık olduğu süreçte, iktidarın yozlaşmasının muhafazakârlık algısını yozlaştırması da gayet doğal.
Biri neo-muhafazakârlığın, diğeri modern demokratlığın ilkeli pragmatik temsilcileri olan bu iki ismin en azından 2023’e kadar iktidarda kalma iddiası olan ve bu tarih için özel bir vizyon tanımı yapan iktidar partisinde yer almasının sosyokültürel alandaki yansımalarını da tartışmalıyız.
Siyaseten bu iki isim, iktidar partisine taze kan ve temsiliyet zenginliği katabilecekken, genel başkanlıkta son dönemini geçirip cumhurbaşkanlığına doğru giden Erdoğan’ın liderlik kültü ve karizması etrafında kümelenen parti kadroları ve oy potansiyeli, yeni arayış ve çoklu liderlik yansımalarıyla ayakta tutulmalı.
Öncelikli hedeflerden gibi görünen merkez sağın küçük partilerini bir araya getirme yoluyla MHP ’nin Meclis dışına itilmesi, AKP ’nin vatandaş endeksli oy beklentisine nazaran partiye verilen cemaat ve tarikat eksenli blok oy desteğinde oluşabilecek kırılma karşısında blok oyların gidebileceği sağ alternatiflerin ortadan kaldırılması da önlenmeye çalışılıyor.
Türkiye ’nin hemen tamamında temsil yeteneğine kavuşmuş bir iktidar partisinin daha önce Ertuğrul Günay ’ın katılımıyla sembolik de olsa sol bir açılım yaparak siyaset skalasında merkeze yanaşma çabaları, artık merkezin kendisi olma yolunda tezahür etmiş gibi duruyor.
Tüm bunları yaparken Kürt siyasetinden gelen demokratlar ve iktidar partisinin en büyük seçmen kitlesine denk gelen milliyetçi-muhafazakâr kesimi seçim sandığından soğutmayacak yeni isimlerle bu arayışları derinleştirmek, parti içi çoğulculuk adına önemli adımlar olacaktır.
Sağdaki bu gelişmeler, CHP ’nin yenilenme çalışmalarına müsaade eden bir örgütün varlığı ve iktidar beklentisiyle meyvesini verecek olgunluğa gelebilirse, gelecekte sol adına da birlikteliklerin önünü açarak Türkiye ’yi iki partili siyasi sistemi yoklamaya yönlendirebilir.
(CAN OZAN TUNCER: Yüzüncü Yıl Üniversitesi - Öğretim Görevlisi)