27 Ağustos 2012 Pazartesi

Türkiye’nin Ateşle İmtihanı



                                         
                                 
                               Türkiye çok zor günlerin içinden geçiyor. Ateşten bir gerdanlık takmışçasına içeride dışarıda hangi yana dönsek, şiddet, ölüm ve karamsarlık had safhada.

Sadece doğuda değil batıda da boy göstermeye başlayan silahlı eylemsellik tehlikenin geldiği noktayı göz önünde bulundurabilmek adına son derece manidar.

Uludere –Roboski olayı  gibi  özellikle Kürt siyasi hareketinin manevra alanını uluslararası ve ulusal alanda genişleten bir devlet hatasının ardından, BDP’li milletvekillerinin içinde bulunduğu konvoyun durdurulmasıyla ortaya çıkan kucaklaşmalı görüntüler ister istemez bu alanın ciddi anlamda daralmasına yol açtı.

Türkiye içinde bulunduğumuz son dönemde git gide şiddet bataklığına saplanan bir ülke görüntüsü veriyor. Tarihe kanlı yaz olarak geçecek olan 2012 yazı ise toplumsal belleğin ciddi anlamda gerildiği karşılıklı olarak çok insanın hayatını kaybettiği bir Güneydoğu çıkmazı olarak algılanmaya başlandı.

Gaziantep’te yaşanan çok üzücü saldırının öfkesi daha soğumamışken,  34 yurttaşımızın hayatını kaybettiği Uludere faciasının mağduru ‘O’ köye giden askerleri taşıyan minibüsün devrilmesinin ardından köylülerin seferber olduğu yardım çalışmaları içimizdeki gizli merakı yenmemize dair  bize çok şey anlatıyor.

Süreci medya üzerinden okuduğumuz da alan hakimiyeti adı altında karşılıklı militer bir varlık mücadelesi  yaşanıyormuş  görüntüsü veren Hakkari ve periferinden servis edilen moral bozucu  haberlerin sıklığı nedeniyle toplumun geniş kesimlerinde ülkenin bu parçasına karşı ciddi bir önyargı oluştuğunu görmezden gelemeyiz.

Ülkenin bu kesimine karşı ortaya çıkan önyargı ve antipatik tepkinin bir kıvılcım mahiyeti taşıdığı ve kontrol edilemezse yakın bir gelecekte kalıcı bir öfke ve gerginlik kaynağına dönüşmesi kaçınılmaz.

Her Şehit haberinin ardından bir gündem sonrası klasiğine dönüşen kınama ve itidal çağrıları ise toplumsal refleks zeminini gittikçe kayganlaştırmanın ötesine geçemiyor.

Yaptığı işin bir gereği olarak güncelimizin normaline dönüşen bir Şahadet haberinin metnini okuyan  spiker,  haberin  sonrasında şarkı mırıldandığı için maruz kaldığı sosyal medya linçi nedeniyle işinden olabiliyorken, bu haberlere karşın ülkemizin sahillerinden yükselen çılgın  eğlence seslerinin turizm adı altında makul sayılması ise içinde bulunduğumuz karışık ruh halinin bir yansıması oluyor.

Gülyazı köyüne göreve giderken  sivil  bir minibüs içinde kaza geçirerek can veren askerlere ilk müdahale ve yardımda bulunan ‘O’ Köyün ahalisinin her biri Anadolu’nun ayrı bir köşesinden olan yaşça gepgenç  görev Şehitlerini kurtarabilmek  için gösterdikleri çaba aşırı bir takdire ve şaşkınlığa yer bırakmayacak kadar normal ve insani olduğu kadar bu ülkenin her karışında insanlığın etnik köken, sınıf  ve meslek ayrımı yapmaksızın her daim nöbette olduğunun önemli bir göstergesidir.

Medyanın haber dilinin, ‘O’ köyün insanlarının yardım seferberliği söz konusu olduğunda biraz tutuk olduğunu iddia etmek belki içinden geçtiğimiz dönemin travmatik ruh halinden bir yansıma da olabilir. Ancak bir gerçek var ki,  o da geldiğimiz noktada Hakkari ve periferine artık bir sosyolojik laboratuar gözüyle bakılıyor olduğu.
Şiddet ve kan içerikli haberlerle  sıklıkla gündemde  yer bulan Güneydoğunun ne düşündüğünün yanı sıra, Hakkari ve çevresinde insanların ne düşündüğü, olaylar karşısında ki reaksiyonları, çatışmaların arasında ne hissettikleri, örgütle ve devletle ilişkileri gibi günlük enstantaneleri birer merak unsuru ve sosyo-psikolojik dönütler olarak değerlendiriliyor.

Geçtiğimiz yüz yılın yakın dönemleri milliyetçilik keşfi ve ulus devlet paradigması  altında  “Türk’ün ateşle imtihanına” dönüşmüşken  süreç  evrilerek bu yüzyılın yakın dönemlerinde  tam olarak olmasa da iç dalga milliyetçilik rüzgarlarına karşın haklar ve özgürlükler temelindeki çoğulcu bir beklentiyle   “Türkiye’nin ateşle imtihanına”  dönüşmüş vaziyette.


Ya körüklenen bu ateşi beraberce söndüreceğiz, ya da Ortadoğu kaotizmini de benzin niyetine arkamıza takarak hep beraber yanacağız, başka yol yok…