Hüznü gözlerinde gezinen, yüreklerine düşen korla “memleket çok hoştur” diyerek geceyi gündüz, gündüzü gece yapan, nerede olurlarsa olsunlar yürekleri memleketleriyle beraber atan şehrin can ahalisine;
Elde ansızın dağılan tespih taneleri gibi bir bir yuvarlanıverdik, merkezimizden bir düzensizliğin merkezine.
İmamesi kaybedilmiş boncuklar gibi yeniden sırasına dizilmeyi bekleyen pırıldan daha pırıl, ışıldan daha ışıl bir ahengin beklentisi volkan gibi kabarıp durur yüreklerde.
Bir elmanın dalından düşüvermesiyle başladıysa yerçekiminin hikayesi, bizim için yerden gelen şiddetli bir sarsma kuvvetiydi hayatımızın en zor perdesi.
Sabah ezanının ardından seher yelinin doğanın ritminde gizli gülbanklarına karışan selamlar gün ışığına karışınca, geceden ışıkları parlayan evlerin yerinde esen neşenin, karanlık bir bekleyişe dönüşmesinin kabuslarıyla da uyandık kimi sabahlara.
Bu sefer hep beraber alıştığımız üzere “Sahipsiz memleket” demeyi şimdilik bir kenara bıraktık ve ‘Ey memleket!’ dedik , yüz yıla yakındır yüreklerde yer bulamamış ortak bir samimiyetle.
Ey memleket, boynu bükük hatıralar etrafında dönüp duruşun ne kolon patlaklarından, ne kiriş çatlaklarından , nede son nefesini veren kerpiç yıkıntılarının tozundan gelir , yıkılan binaların altında yitirilen her cana, sadece üzülmekten ötedir görevin.
Biliriz ki sana da kader olan afet her zaman olduğu gibi dermanıyla beraber hakikatin tek sahibinden gelir, yine biliriz ki sabır, şükür ve dua üçlüsüdür ilk ve her daim başvurulacak olan.
Ey Van! ; Şimdi sen gözlerinde kurumuş yaşın yerini alan telaşla, duyguları sömürülmüş bir şehrin suskunluğuna gömüldün ya, sabreyle bitecek elbet bu münzevi ayrılıklar bir gün.
Bir gün batımında içinden şamran akan Edremit yine sana coşkuyla bakacak, Gevaş’ın bağlarından rengarenk meyveler dökülecek, Erciş yeşiliyle katılacak bu coşkuya, göl yine
sadece senle yaşayanların aşina olduğu soda kokulu tütsüsüyle sarıp sarmalayacak bedenini, mavisinden dökülen tüm ihtişamıyla.
Her şey ya eskisi gibi olacak, ya da eskisinden daha güzel…
Yüz yıl kadar geriye giden bir zaman kesitinde çocuk olarak gittiği muhacirlikten döndükten hemen sonra her Vanlı gibi ‘Vardım ben anam Van’a, yüreğim yana yana’ türküsünü içli içli söyleyen genç Kerim Tuncer’in yüreğine gelen umudun, dilinden şiir olarak dökülmesine dönüşüveriyor memleket, yeni baştan ve anlamını yüzyıldır hiç yitirmeden ;
“Ey Van şehri;
Senin bu harabelerin bile
Bize cennet gibidir
Her şeyden kıymetlidir
Aziz semalarında uçuşan kuşlar ile birlikte
Ruhumuzdan sana selam yükselir…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder