Suça iştirak etmekten müebbet yedi vicdanım
Karla kaplanmış çadırlarda kaybettim ruhumu
Bağırdıkça çıkardığım, sesden başka bir şey değil gürültüm
Kendi memlektimde kendimi kaybettim
Güle güle çocuklar gülel güle
Külleriniz umut olsun memleketime...
18 Kasım 2011 Cuma
13 Kasım 2011 Pazar
Sayın Başbakan'a Mektubumdur
Sayın Başbakan;
Özyurdumuzdan yurdumuza Büyük Göçümüz Devam Ediyor; Vanlılar büyükşehirlerdeki yakınlarının yanı sıra, Adana, Mersin, Urfa, Antalya ,İzmir gibi sıcak ve nispeten ucuz kentlere akın akın göçüyorlar, şu an Van'daki en büyük faaliyetlerden biri kamyonlarla ev taşımak, Malın Canın Yongası olduğunu bu afetle öğrenmiş bulunmaktayız, şükürler olsunki hala sağ kalanlardanız, ancak 600.000... den fazla Vanlıyı çok büyük ekonomik ve sosyal sorunlar bekliyor.
Bankalar kredi borçlarını erteledi ancak, erteleme süresi sona erince o borçlar ödenemeyecek ve Vanlılar büyük bir iflas sürecinin içine girecekler. Ticaretle uğraşanlar ticaretlerinden olduklarından iflas bayrağını çoktan çekdiler. Bu afetle çok büyük bir mağduriyet oluştu. Van'a Özel en azından ekonomik ve sosyal önlemleri içeren Afet Yönetmeliği çıkarılarak teşvik ve desteklerin çıkarılmaması, banka kredi borçlarının devlet kontrolüne alınarak ertelenmemesi durumunda Van'ı ister büyükşehir yapın ister başkent çabalarınız yerini bulamayacaktır.
Ekonomik hayatı normalleştirmeden sosyal hayatı normalleştiremeyeceğinizi anlamış olmanızı umut ediyoruz. Cumhuriyet tarihindeki en büyük Afet'lerden biriyle karşı karşıyayız. Girşimci orta sınıfın bir daha geri dönmemek üzere büyük bir göç hareketine kalkıştığı bir afet bölgesini kamu personeli ve ekonomik olarak alt sınıflarla yeniden kurmaya çabalamak Tarım toplumuna geri dönüşü teşvik edecek,sonucu etkili olacak bir uygulama olmayacaktır. 1 Milyon Vanlı şu anda iki dudağınızdan çıkacak kesin ve net sözleri bekliyor.
Hiç bir ideolojinin arkasına sığınmadan sadece Van'lı ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı aidiyetlerimle sizden Van ve Vanlılar için Cumhuriyet Tarihinin en büyük ve geleceğede ışık tutacak sosyal-ekonomik ve psikolojik yara sarma eylem planını bütüncül bir AFET politikasıyla hayata geçirmenizi ivedilikle rica ediyoruz.
Saygılar
Özyurdumuzdan yurdumuza Büyük Göçümüz Devam Ediyor; Vanlılar büyükşehirlerdeki yakınlarının yanı sıra, Adana, Mersin, Urfa, Antalya ,İzmir gibi sıcak ve nispeten ucuz kentlere akın akın göçüyorlar, şu an Van'daki en büyük faaliyetlerden biri kamyonlarla ev taşımak, Malın Canın Yongası olduğunu bu afetle öğrenmiş bulunmaktayız, şükürler olsunki hala sağ kalanlardanız, ancak 600.000... den fazla Vanlıyı çok büyük ekonomik ve sosyal sorunlar bekliyor.
Bankalar kredi borçlarını erteledi ancak, erteleme süresi sona erince o borçlar ödenemeyecek ve Vanlılar büyük bir iflas sürecinin içine girecekler. Ticaretle uğraşanlar ticaretlerinden olduklarından iflas bayrağını çoktan çekdiler. Bu afetle çok büyük bir mağduriyet oluştu. Van'a Özel en azından ekonomik ve sosyal önlemleri içeren Afet Yönetmeliği çıkarılarak teşvik ve desteklerin çıkarılmaması, banka kredi borçlarının devlet kontrolüne alınarak ertelenmemesi durumunda Van'ı ister büyükşehir yapın ister başkent çabalarınız yerini bulamayacaktır.
Ekonomik hayatı normalleştirmeden sosyal hayatı normalleştiremeyeceğinizi anlamış olmanızı umut ediyoruz. Cumhuriyet tarihindeki en büyük Afet'lerden biriyle karşı karşıyayız. Girşimci orta sınıfın bir daha geri dönmemek üzere büyük bir göç hareketine kalkıştığı bir afet bölgesini kamu personeli ve ekonomik olarak alt sınıflarla yeniden kurmaya çabalamak Tarım toplumuna geri dönüşü teşvik edecek,sonucu etkili olacak bir uygulama olmayacaktır. 1 Milyon Vanlı şu anda iki dudağınızdan çıkacak kesin ve net sözleri bekliyor.
Hiç bir ideolojinin arkasına sığınmadan sadece Van'lı ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı aidiyetlerimle sizden Van ve Vanlılar için Cumhuriyet Tarihinin en büyük ve geleceğede ışık tutacak sosyal-ekonomik ve psikolojik yara sarma eylem planını bütüncül bir AFET politikasıyla hayata geçirmenizi ivedilikle rica ediyoruz.
Saygılar
Can Ozan Tuncer
12 Kasım 2011 Cumartesi
DEPREMLE GİDEN
7.2’lik ilk depremin şokunu üzerimizden atamamışken Edremit merkezli 5.6’lık deprem yüreklerimizi, yaşamlarımızı, sığındığımız mutlu yuvalarımızı derinden ve yerinden oynattı.
“Coğrafya kaderdir” diyen İbni Haldun’u bir kez daha doğrulayan bu doğal afetler dizisi bugün bir çok Vanlıyı yerinden etmiş durumda. 1915 yılındaki tarihsel olayların üzerinden yüz yıl daha geçmeden yüz binlerce Vanlı iki haftalık bir zaman dilimi içinde yeniden muhacir konumuna düştü.
Deprem kuşağında yaşayıp depreme dair her türlü tedbir ve uygulamada zafiyet göstermek muasır medeniyet hedefinde olan bir ülkeye hiç yakışmadı. Diplomaside komşularla sıfır sorun politikasını belirleyebilecek bir güce ulaşmışken, toplumsal zihniyet olarak doğal afetlere hazırlıklı olamamak ve mücadelede hep sorunlu olmak bizleri inciten bir olgu.
Daha düne kadar terör kaynaklı güvenlik gerekçeleriyle yerinden edilmiş binlerce vatandaşa tazminat dağıtılan bir yörede bugün deprem nedeniyle yerinden olan yüz binleri nelerin beklediğini bilmek istiyoruz ancak bilemiyoruz. En iyimser öngörülerimiz bile bir anda felaket senaryosuna dönüşebiliyor.
Beş yüz bini aşan kent merkezi nüfusuna depremden etkilenen köyleri ve Erciş ilçesini de dahil edersek yedi yüz binlik bir nüfusu doğrudan etkileyen bu deprem karşısında birey olarak hepimiz son derece çaresiziz.
Depremin yaşandığı günden bu yana herkes geceli gündüzlü olarak çalışıyor. Depremi yaşamış ve o ruh haline sahip aklı sevdiklerinde kalan şok içindeki insanlarında içinde olduğu bir kriz merkezi oluşturuldu ve neredeyse 3 haftaya yaklaşan bir süreçte bu kadrolarla kriz yönetilmeye çalışılıyor.
Biz sorumluluklarını ve duygusal bağlarını birbirinden ayırmayan, vicdanını muhafaza etmeye direnen dayanışmacı bir toplumuz. Bu nedenle bu depremin en büyük hatası iki büyük depremle beraber depremzede konumuna düşen yönetici ve kamu personelinin giderek artan yorgunluğuna aldırmadan onlarla kriz yönetme çabasıdır. Ülkenin tamamını ilgilendiren savaşa dayalı bir seferberlik olmadığına göre uzun süreceği belli olan bu krizin yönetiminde yeni bir modeli benimseme de çok geç kalınmış sayılmayabilir.
İlk depremden sonra evlerini sağlam gören biz Vanlıların çoğu göz kararı tespitlerimizle soğuğa daha fazla dayanamayıp evlerimize girmek zorunda kaldık. Ancak 5,6’lık deprem her şeyi altüst etti. Ben son depremi yaşamadım ama depremin üzerinden bir dakika dahi geçmeden gelen “Bu sefer Van yıkıldı,biz yaşıyoruz merak etmeyin” telefonuyla, olduğum yerde çöküp kaldım. Son depremin 7.2’lik depremden daha şiddetli salladığına Vanlılıkları kadar emin olan ancak yeterli bilimsel ve resmi izahı alamayan tüm Vanlılarda Richter ölçümlerine ve özellikle Kandilliye karşı büyük bir güvensizlik oluştu.
Şayet 5,6’lık deprem olmasaydı 14 Kasım Pazartesi günü hasarı netleştirilmemiş okullar açılacaktı. Ancak ne öğretmenler ne veliler nede öğrenciler bu karardan memnun değillerdi. Şu anda evi olmayan, ailesine bakmak ve çadır ortamında yada uzaklara yolladığı ailesine sahip olmakla yükümlü olan bir çok kamu personeli de kamu mesaisi ve içinde bulunduğu zor şartlar arasında kalarak büyük bir psikolojik süreçle mücadele ediyor. Bununda önüne geçebilmek için çetin kış şartları geçene ve en azından sağlam ve sağlıklı yapılara yerleşilene kadar dışarıdan getirilecek günübirlik personelle kamu hizmetine devam edilmesi gerekiyor. Bir çok tanıdığımdan ve özellikle bir doktordan işittiğim ruhen ve bedenen artık gücüm kalmadı, tüm gücümle çalışıyorum ifadesini işitince durumun vahametini çok daha iyi anladım.
Şu anda hepimizin Van’ın Afet bölgesi ilan edilmesine dair büyük bir talebi ve beklentisi var. Van’da ekonomik hayatta aktif olan bir çok ticari aktör bugün itibariyle iflas etmiş durumda.En büyük şikayetleri ise Afet bölgesi taleplerine karşılık olarak vergi ödememek için bunu yaptıklarına dair aldıkları önyargılı keskin cevap. Ekonomik tedbirlerin alınmaması ve bu insanların iflasına göz yumulması, sosyal dokuda oluşan fay kırıklarının bir daha kapatılmamasına neden olabilir.
Van’ı yeniden kurmanın en büyük dinamiği ekonomisini ve sosyal yaşamı pekiştiren ticareti diri tutabilmektir. Teşvik paketleri oluşturarak özel sektörün sosyal sorumluluk bilinciyle yatırım yapmasını sağlamak ve devletin işletilmeye hazır tesisleri sanayicilere tahsis etmesiyle beşeri katma değeri yüksek üretim ağlarının oluşturulması gerekiyor.
Bugüne kadar yüz binlerce insan imkanlarını zorlayarak ve kendilerini bekleyen imkansızlıkların farkındalığıyla yakınlarının yanına sığınmak üzere Van’dan ayrıldı. Geride hayalet şehre yakın bir manzara kaldı. Hayatın ne zaman normalleşebileceğini hiç birimiz bilmiyoruz. Gelen haberler dışarıdan gelen çetelerin boşalan evlerde hırsızlığa başladığı yönünde. Eğer tedbirler alınmaz ve afet bölgesi ilan edilmezse soyulan her evin, birçok bedenin alın terini barındıran dünyalıkları durdukları yerde gasp edilmeye devam edilirse, insanlar mağdur bir biçimde çadırlarda ve Van dışında imkansızlıklar içinde yaşamaya uzunca süre devam ederlerse hiç bir sorumlu bu enkazın altından çıkamaz.
Devlete düşen en büyük ödev, yaraları sarmak için 7.2’lik depremin ardından milletin başlattığı yardım seferberliğini Van için atılacak her adımda ve geliştirilecek politikalarda meşruiyet zemini olarak tereddüt etmeden kabul edip, içinde Van’ın coğrafi ve iklimsel özelliklerini dikkate alan özel bir Afet yönetmeliğini ivedilikle işleme koymaktır.
Can Ozan Tuncer
9 Kasım 2011 Çarşamba
Burak Öztürkçü 5.6 sonrası Deprem Analizi
Burak Öztürkçü depremle ilgili derlediği analizi paylaştı ;
Depremin büyüklüğünü en kısa sürede belirlemek için, tüm dünyada kullanılan Lokal Magnitüd büyüklük hesabı yöntemi seçilmiş ve bu yönteme göre depremin büyüklüğü Kandilli Rasathanesi tarafından Ml= 5.6 ve lokasyon Van-Edremit olarak kamuoyuna duyurulmuştur. Amerikan Deprem Araştırma Merkezi(USGS) Ml=5.7 olarak belirtmiştir fakat sonrasında Kandilli Rasathanesini referans alarak 5.6 olarak revize etmiştir. Kuzey-güney doğrultulu deprem 19 sn sürmüş ve 7. Saniyesinde en şiddetli şekilde hissedilmiştir.
Depremin merkez üssünde en fazla hasar olması gerekir diye yanlış bir kanı var, bizimle paylaşılan değerler yukarıda da değinildiği gibi ilk lokasyon ve ilk şiddeti belirtmektedir, uzanan fay hattı boyunca daha yüksek değerlere ulaşabilir ve farklı bir bölgede daha fazla yıkıcı etki gösterebilir. Ayrıca depremin yıkıcılığı noktasında bizimle paylaşılan 5.6 7.2 gibi değerlerden ziyade; deprem ivmesi ve deprem periyodu daha etkendir. 23 Ekimde olan depremin ivmesel büyüklüğü 0.1g olarak belirlenmiştir, yani 12 kasım Düzce depreminin hemen hemen 5 te 1’ i kadar. 99 Depremine nispeten daha az hasar ve can kaybının olma sebebi ivmesel düşüklükten kaynaklanıyor. 5.6 büyüklüğündeki depremin ivme kayıtlarına ulaşamadım, fakat daha sığ ve tahminim ivmesel olarak daha büyük olduğu yönünde.
4 Kasım 2011 Cuma
Depremzede Bayramlar
Toprağımıza düşen ateş hepimizi kavurdu geçti. Her birimiz aynı şiddette olmasa da afetler karşısındaki çaresizliğe tanık olup bir kere düştük.
Bu düşüşler karşısında kimimiz hemen doğrulup kalkabildik ancak içimizde kalkmakta uzunca bir süre zorlanacaklarımızın sayısı da bir hayli fazla.
Ne kadar zorsa kurulu düzenden kopup çadır altında yaşamak, depremi bir anda bir çırpıda unutmakta o kadar zordur.
Bu depremi Türkiye’deki benzer şiddetli depremlerden ayıran en büyük özellik milletin ve özellikle sivil toplumun devletle eşzamanlı olarak seferber olabilmesiydi.
Beton, kerpiç ve yığma binalardan oluşan memleketimde şimdi bezden yapılar yükseliyor.
Uykusuz geçen gecelerin şafağında gözümüzü yumduğumuz her anın titrek bir istirahattan ibaret olduğunun da farkına varanlardan olduk.
İmdadımıza koşan Anadolu’nun yek vücut olmayı başarabilmiş kadim halklarının ve uluslar arası camianın yardımlarını bir kenara koyduğumuzda, Van için harcanan çaba 7.2’lik depremin çıkardığı enerjiye bedel bir potansiyel barındırıyor.
Yeni bir Van inşa edilecek bundan kimsenin endişesi olmayacaktır. Ancak yavaş yavaş kafamızı kurcalaması gereken soru kurulacak yeni Van’daki kentsel ve kırsal afete hazırlıklı yaşam zihniyetiyle anlamsızlaşan kent kültürünün ne olacağı yönünde.
Böylesine büyük bir şokun ardından büyük bir yeniden inşanın geleceğine eminiz. Bu eminlik içinde emin olmak istediğimiz bir husus ise bu süreçte afete karşı geliştirmemiz gereken duyarlılığın ortaya çıkabilecek rant kavgalarının gölgesinde kalmamasıdır.
Bayram yaklaşıyor, bu bayram bir çok hanenin şeker tasları Türkiye’nin yardımsever insanları tarafından doldurulacak. Ocaklarda dünyanın dört bir tarafından gönderilen kurbanların etleri pişirilecek.
Allah nasip ederse buralardan daha yazacaklarımız olacaktır, ama şimdilik deprem vesilesiyle kısa kesmek makbulü.
Unutmadan ; Somali’ye yaptığımız yardımları karşılıksız bırakmamak için, depremi duyar duymaz Türkiye’de okudukları şehirlerden kopup bize yardımcı olabilmek için gelen ten renkleri bizimkilerden oldukça farklı ancak ruhlarımızın ve vicdanlarımızın rengi bir o kadar birbirine yakın olan kardeşlerimizin de yanımızda olmalarının bize anlattığı o kadar şey var ki…
Bir çadır kent çocuğunun tebessümünün masumiyetini, bayram kucaklaşmasının sıcaklığıyla harmanlayabileceğimiz, akın akın gelen yardımlarla 72 milyonla Vanlı olabildiğimiz, 1000 yıllık kardeşliğimize 1000 yıllık daha kanın verildiği, gündemin depremden çıkıp, esenlik olabileceği, eli öpülesi, umudu daim, heyecanı gür, dayanışması çok ve duası bol bir bayram olsun bizim bu ilk depremzede bayramımız…
Bayramımız Kutlu Olsun
Harap oldu Van Mülkü - Radikal
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1068077&Date=02.11.2011&CategoryID=42
Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afetlerinden birini kucağında üç günlük bebeğimle yaşadım. 7.2’lik bir deprem esnasında ölümü ve kıyameti eşzamanlı olarak yaşamış olmanın psikolojik ağırlığıyla hayata yeniden ama yitirilen canlar nedeniyle incinmiş olarak başlamış gibiyim.
Fotoğraf: Ali Dager
Yıkılan mobilyalar ve aksesuarlar arasından geçerek, apartman merdivenlerini aşıp depremin boyutunu anlamaya çalıştık önce. Yakalandığımız ilk artçının etkisiyle ilk şoku üzerimizden attıktan hemen sonra canımızı ve canlarımızı binalardan uzaklaştırmaya koyulduk.
Yeni baba olmuş biri olarak yakalandığım depremde kendimi yere atıp üç günlük Kerim Alp bebeğe kalkan oldum. İlahi iradeye koşulsuz sığındığım an, bir yandan da baba olduğumu anladım. Ben ve ailem bu büyük depremi tüm şiddetiyle yaşamış olmamıza rağmen canımızı kurtardık.
Ancak bizim kadar şanslı olamayan çok hemşerimiz vardı. Daha üzerimizdeki şoku atlatmadan şu anda yaşadığım ve memleketim Van’daki herkesle telefon görüşmeleri yaptım. Hemen arkasından ise görev yaptığım Erciş ilçesindeki İşletme Fakültesi öğrenci ve personellerine ulaşmaya çabaladım. Özellikle öğrencilerimin enkaz başında insan kurtarmaya çalıştıklarını duydukça ve onlardan gelen bilgiler doğrultusunda felaketin boyutunun çok ama çok büyük olduğunu anladım. Felaketlerin ve afetlerin her daim insanın başında olmasına rağmen insanın kendine ve sevdiklerine bunları bir türlü yakıştıramamasının duygusallığına kapıldığımdan olsa gerek, böylesi çaresiz anlarda insan bir hiçlik duygusuna kapılıyor.
Her depremzede gibi kendi depremimi anlatmayı bir yerde noktalamam ve genel durumla ilgili yazmam gerektiğinin farkındayım. Öncelikle Başbakanın ilk gün deprem bölgesine gelmiş olması ve özellikle Erciş’e yapılan hızlı müdahale, hepimizde yalnız olmadığımıza dair ciddi bir motivasyon yarattı. Başbakanın karizması ve kamuoyu önündeki güçlü imajı karşısında halkta yardımların sorunsuz olacağına dair büyük bir beklenti oluşmuştu. Bu yüksek beklenti nedeniyle yardımlar geciktikçe, insanlarımızın önemli bir bölümü yağışsız ilk geceleri açık havada ve battaniye altlarında geçirmek zorunda kaldı. Ne yazık ki yağışla beraber televizyonlardan takip ettiğiniz çadır yağmalama görüntüleri ortaya çıktı.
Deprem esnasında aklımda büyüklerimizin anlattığı toplumda sosyo-ekonomik sınıfların arasındaki farkın çok fazla ayrışmadığı 50’li ve 60’lı yıllardaki Anadolu halkının imkanlarının ve yaşam tarzlarının çok benzer olduğu “herkeste aynı şeyler vardı” ve “hepimiz aynı şeyleri yerdik” anlatısı beliriverdi. Gecekondusundan çıkan Vanlı da aynı şartlardaydı, lüks aracının yanı başında uyuyan Vanlı da. Depremle sınıflar ve sınırlar ansızın kalkıverdi ve birdenbire herkes eşitlendi.
Depremin ilk günlerinde tükenmek bilmeyen siren ve helikopter sesleri, birbirimize anlamsızca baktırtırken bir yandan da hasar bilançosunun ilk kalemlerini merakla bekler duruma geldik. Tüm bunlara cevap ararken yardımımıza cebimizdeki telefonlar ve internet teknolojileri koşuverdi. Böylesine büyük bir depremin 10 dakika sonrasında yurtdışından aldığım bir telefonun dünyadan kopmadığımızın işareti olmasını ise bir reklam vesilesi yapmadan cep telefonu operatörlerine ufak yollu bir depremzede teşekkürü olarak algılanmasını arzularım.
Merkezi örgütlenme lazım
Merkezi örgütlenme lazım
İnsanların gözüne düşen korkuyu ve ruhlarına işleyen deprem sonrası endişeyi anlatmak pek mümkün değil. Yokluğu ve varlığı yarım dakikalık bir depremin içine sığdıran ve sonuçta bir kısmı aramızdan ayrılan Vanlı hemşerilerimin önemli bir bölümü, doğanın bu haşin tuzağının yanı sıra inşaatların plansız beton ve demir bileşiminden müstakil olduğunu sanan ilkel müteahhitliğin ve geçmişe dönük denetimi gereksiz bir ayrıntı olarak gören devlet kurumlarının ve yerel yönetimlerin ortak çalışmalarıyla terki diyar eylediler.
Birçok binanın kullanılamaz halde ve yıkılmamış olmaları sadece büyük bir şans. Hırsızlık çetelerinin türediği, insanların gelecek kaygılarına deva olacaklarını düşündüğü eşyalarını barındıran evlerinden uzaklaşmak istememeleri ve bu koşullar altında çadır kentler kurmanın zorluğu göz önüne alınırsa, deprem sonrasında ciddi anlamda merkezi bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulduğu açık.
Bu felaket gösteriyor ki, Gölcük ve Düzce depremlerinden öğrenerek çıkmışız ancak az öğrenerek çıkmışız! Afetle mücadele birçok ülkede bir konsepttir ve bu konuda standartlar geliştirilir. Bunun yanı sıra halkın hem eğitim ve hem de icra aşamasında gönüllü olarak içinde yer almadığı bir afet yönetimi, aslında afeti daha da afetleştirebiliyor.
Bizlerin dehşet ve korku içinde yaşadığı Van depremi, ne ilkti ne de son olacak. Van’ın uzak bir nokta olduğu ise kabulümüz. Böyle büyük bir afetin ardından biz Vanlılar bugün geciken yardımlar nedeniyle yetkililere kızsak da, üzerimizden senelerce ve hatta bir ömür atamayacağımız büyük deprem sonrası travmalarımız azaldıkça, yaşadığımıza daha da şükreder bir hal alacağız.
Kısacık süren depremin içimizde ve ruhumuzda bıraktığı artçılara dair yazacak o kadar çok şey, o kadar çok yaşanılmış ve şahit olunmuş şey var ki... Ancak bir yerde kelimeler bırakın boğazınızı, klavye üzerindeki parmaklara takılıveriyor. Biz Vanlılara sağanak gibi yardım yağdıran halkımıza tüm hemşerilerim gibi minnettar olduğumu ifade etmeliyim. Birtakım karşılıklı etno-faşist gerekçelerle Van’a yardım yapılmaması gerektiğini belirten primitif beyinlere taviz vermeyen, bu ülkenin 72 milyonunun sorgusuz sualsiz Vanlı olabildiği bir dönemde, bizi birbirimizden ayrıştırmak isteyen her türlü eylem ve ideolojinin ne kadar da anlamsızlaştığını görüp, zihinlerimizden ve eylem dünyamızdan uzaklaştırmamalıyız.
Yeni bir Van kurulacak, başka bir yol yok. Kanal İstanbul projesini bir kenara bırakıp Türkiye’nin doğusuna, deprem politikalarına yön verecek Van’ın yeniden kurulması gerekiyor. Ayrıca yardımların kış boyunca ilk anki hızıyla sürmesi ve özellikle Kurban bayramındaki tüm yardımların Van’a sorunsuzca aktarılması ve bunların tümünün sivil toplum denetimi ve devletin güvenlik tedbirleri altında gerçekleştirilmesi çok önemli.
1915’te istilayla yakılıp yıkılan ve Justin McCarthy’nin ifadesiyle “antik ve harabe bir kente benzeyen” eski Van şehrinin yerine kurulan ve depremle yeniden bir harabeye dönüşen Van’ın yanı sıra yeşil Erciş’in de yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunun için ehil ellere ve en iyi dünya modellerine ihtiyaç var. Van türküsünde şöyle diyor: “Ali paşayı vurdular, harap oldu Van’ın mülkü” ve bugün Ali Paşa vurulmadı ama bir depremle “Harap oldu Van’ın mülkü”...
CAN OZAN TUNCER: Öğretim görevlisi, Yüzüncü Yıl Üni.
CAN OZAN TUNCER: Öğretim görevlisi, Yüzüncü Yıl Üni.
Fotoğraf: Ali Dager
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)