4 Kasım 2011 Cuma

Harap oldu Van Mülkü - Radikal

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1068077&Date=02.11.2011&CategoryID=42

Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afetlerinden birini kucağında üç günlük bebeğimle yaşadım. 7.2’lik bir deprem esnasında ölümü ve kıyameti eşzamanlı olarak yaşamış olmanın psikolojik ağırlığıyla hayata yeniden ama yitirilen canlar nedeniyle incinmiş olarak başlamış gibiyim.
Yıkılan mobilyalar ve aksesuarlar arasından geçerek, apartman merdivenlerini aşıp depremin boyutunu anlamaya çalıştık önce. Yakalandığımız ilk artçının etkisiyle ilk şoku üzerimizden attıktan hemen sonra canımızı ve canlarımızı binalardan uzaklaştırmaya koyulduk.
Yeni baba olmuş biri olarak yakalandığım depremde kendimi yere atıp üç günlük Kerim Alp bebeğe kalkan oldum. İlahi iradeye koşulsuz sığındığım an, bir yandan da baba olduğumu anladım. Ben ve ailem bu büyük depremi tüm şiddetiyle yaşamış olmamıza rağmen canımızı kurtardık.
Ancak bizim kadar şanslı olamayan çok hemşerimiz vardı. Daha üzerimizdeki şoku atlatmadan şu anda yaşadığım ve memleketim Van’daki herkesle telefon görüşmeleri yaptım. Hemen arkasından ise görev yaptığım Erciş ilçesindeki İşletme Fakültesi öğrenci ve personellerine ulaşmaya çabaladım. Özellikle öğrencilerimin enkaz başında insan kurtarmaya çalıştıklarını duydukça ve onlardan gelen bilgiler doğrultusunda felaketin boyutunun çok ama çok büyük olduğunu anladım. Felaketlerin ve afetlerin her daim insanın başında olmasına rağmen insanın kendine ve sevdiklerine bunları bir türlü yakıştıramamasının duygusallığına kapıldığımdan olsa gerek, böylesi çaresiz anlarda insan bir hiçlik duygusuna kapılıyor.
Her depremzede gibi kendi depremimi anlatmayı bir yerde noktalamam ve genel durumla ilgili yazmam gerektiğinin farkındayım. Öncelikle Başbakanın ilk gün deprem bölgesine gelmiş olması ve özellikle Erciş’e yapılan hızlı müdahale, hepimizde yalnız olmadığımıza dair ciddi bir motivasyon yarattı. Başbakanın karizması ve kamuoyu önündeki güçlü imajı karşısında halkta yardımların sorunsuz olacağına dair büyük bir beklenti oluşmuştu. Bu yüksek beklenti nedeniyle yardımlar geciktikçe, insanlarımızın önemli bir bölümü yağışsız ilk geceleri açık havada ve battaniye altlarında geçirmek zorunda kaldı. Ne yazık ki yağışla beraber televizyonlardan takip ettiğiniz çadır yağmalama görüntüleri ortaya çıktı.
Deprem esnasında aklımda büyüklerimizin anlattığı toplumda sosyo-ekonomik sınıfların arasındaki farkın çok fazla ayrışmadığı 50’li ve 60’lı yıllardaki Anadolu halkının imkanlarının ve yaşam tarzlarının çok benzer olduğu “herkeste aynı şeyler vardı” ve “hepimiz aynı şeyleri yerdik” anlatısı beliriverdi. Gecekondusundan çıkan Vanlı da aynı şartlardaydı, lüks aracının yanı başında uyuyan Vanlı da. Depremle sınıflar ve sınırlar ansızın kalkıverdi ve birdenbire herkes eşitlendi.
Depremin ilk günlerinde tükenmek bilmeyen siren ve helikopter sesleri, birbirimize anlamsızca baktırtırken bir yandan da hasar bilançosunun ilk kalemlerini merakla bekler duruma geldik. Tüm bunlara cevap ararken yardımımıza cebimizdeki telefonlar ve internet teknolojileri koşuverdi. Böylesine büyük bir depremin 10 dakika sonrasında yurtdışından aldığım bir telefonun dünyadan kopmadığımızın işareti olmasını ise bir reklam vesilesi yapmadan cep telefonu operatörlerine ufak yollu bir depremzede teşekkürü olarak algılanmasını arzularım.

Merkezi örgütlenme lazım
İnsanların gözüne düşen korkuyu ve ruhlarına işleyen deprem sonrası endişeyi anlatmak pek mümkün değil. Yokluğu ve varlığı yarım dakikalık bir depremin içine sığdıran ve sonuçta bir kısmı aramızdan ayrılan Vanlı hemşerilerimin önemli bir bölümü, doğanın bu haşin tuzağının yanı sıra inşaatların plansız beton ve demir bileşiminden müstakil olduğunu sanan ilkel müteahhitliğin ve geçmişe dönük denetimi gereksiz bir ayrıntı olarak gören devlet kurumlarının ve yerel yönetimlerin ortak çalışmalarıyla terki diyar eylediler.
Birçok binanın kullanılamaz halde ve yıkılmamış olmaları sadece büyük bir şans. Hırsızlık çetelerinin türediği, insanların gelecek kaygılarına deva olacaklarını düşündüğü eşyalarını barındıran evlerinden uzaklaşmak istememeleri ve bu koşullar altında çadır kentler kurmanın zorluğu göz önüne alınırsa, deprem sonrasında ciddi anlamda merkezi bir örgütlenmeye ihtiyaç duyulduğu açık.
Bu felaket gösteriyor ki, Gölcük ve Düzce depremlerinden öğrenerek çıkmışız ancak az öğrenerek çıkmışız! Afetle mücadele birçok ülkede bir konsepttir ve bu konuda standartlar geliştirilir. Bunun yanı sıra halkın hem eğitim ve hem de icra aşamasında gönüllü olarak içinde yer almadığı bir afet yönetimi, aslında afeti daha da afetleştirebiliyor.
Bizlerin dehşet ve korku içinde yaşadığı Van depremi, ne ilkti ne de son olacak. Van’ın uzak bir nokta olduğu ise kabulümüz. Böyle büyük bir afetin ardından biz Vanlılar bugün geciken yardımlar nedeniyle yetkililere kızsak da, üzerimizden senelerce ve hatta bir ömür atamayacağımız büyük deprem sonrası travmalarımız azaldıkça, yaşadığımıza daha da şükreder bir hal alacağız.
Kısacık süren depremin içimizde ve ruhumuzda bıraktığı artçılara dair yazacak o kadar çok şey, o kadar çok yaşanılmış ve şahit olunmuş şey var ki... Ancak bir yerde kelimeler bırakın boğazınızı, klavye üzerindeki parmaklara takılıveriyor. Biz Vanlılara sağanak gibi yardım yağdıran halkımıza tüm hemşerilerim gibi minnettar olduğumu ifade etmeliyim. Birtakım karşılıklı etno-faşist gerekçelerle Van’a yardım yapılmaması gerektiğini belirten primitif beyinlere taviz vermeyen, bu ülkenin 72 milyonunun sorgusuz sualsiz Vanlı olabildiği bir dönemde, bizi birbirimizden ayrıştırmak isteyen her türlü eylem ve ideolojinin ne kadar da anlamsızlaştığını görüp, zihinlerimizden ve eylem dünyamızdan uzaklaştırmamalıyız.
Yeni bir Van kurulacak, başka bir yol yok. Kanal İstanbul projesini bir kenara bırakıp Türkiye’nin doğusuna, deprem politikalarına yön verecek Van’ın yeniden kurulması gerekiyor. Ayrıca yardımların kış boyunca ilk anki hızıyla sürmesi ve özellikle Kurban bayramındaki tüm yardımların Van’a sorunsuzca aktarılması ve bunların tümünün sivil toplum denetimi ve devletin güvenlik tedbirleri altında gerçekleştirilmesi çok önemli.
1915’te istilayla yakılıp yıkılan ve Justin McCarthy’nin ifadesiyle “antik ve harabe bir kente benzeyen” eski Van şehrinin yerine kurulan ve depremle yeniden bir harabeye dönüşen Van’ın yanı sıra yeşil Erciş’in de yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunun için ehil ellere ve en iyi dünya modellerine ihtiyaç var. Van türküsünde şöyle diyor: “Ali paşayı vurdular, harap oldu Van’ın mülkü” ve bugün Ali Paşa vurulmadı ama bir depremle “Harap oldu Van’ın mülkü”...

CAN OZAN TUNCER:  Öğretim görevlisi, Yüzüncü Yıl Üni.

Fotoğraf: Ali Dager

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder