Bizlerle beraber aynı havayı soluyup, aynı sokakları ve caddeleri paylaşan ve aramızda yaşadıkça hayata tutunmanın ilk yolunun bizlere benzemekten geçtiğini bilen binlerce insan var göremediğimiz. Hukuki statüleri ister mülteci ister sığınmacı olsun fark etmez, insanların yabancı gözüyle baktığı, devletin çok zor görebildiği, siyaset kurumunun ivedilikle görmesi gereken, halk arasında mülteci denilen insanlardan bahsediyoruz.
Dörtnala gelerek Afrika’dan, Asya’dan ve Ortadoğu’dan, batıya doğru bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu’nun umuduna sığınmış, görünmez insanlar olan mültecilerin dramı aslında hepimizin paylaşması gereken bir acıdır. Bu coğrafyaların tüm zorluklarını aşarak sağ salim kendini Türkiye’ye atanlar bu insanların ilk etapta şanslı olanlarından.
Vatansız Hemşeriler
Van’da sayıları 3 bini aşan ve burayı emanet vatan bellemiş özvatansız kalmış insanlarla beraber aynı şehirde yaşayan Vanlılardan biri olarak, onlar için yeni bir şeyler yapılması gerektiğine inanan ve bunun içinde onların varlığını içselleştirmiş olmanın rahatlığına kapılmamaya gayret edenlerdenim.
Hepsinin yürekleri en az bir serçe kadar hassas, modernizmin esintisinin uğramadığı topraklardan gelip aramıza karışıp, son derece saygılı, hatırşinas ve gelecek adına ise dünyanın en kaygılı ama çoğunlukla şükürdar olan kitlesinden bahsediyoruz bir taraftanda. Bizden çok farklı dilleri konuşan, yer yer çekik gözlü, sarı tenli, kendi aralarında sessizce konuşan ve dışarıda toplu halde görmekte zorlanacağımız bu insanlar aynı şehirde ikamet ettiğimiz için geçici dahi olsa birçoğumuzun hemşerisi aslında.
Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri var. Neden ve niçin geldiklerinin detayını öğrenmeye kalkmak çok büyük bir zaman alır. İnsanın en önemli amacı yaşamını devam ettirebilmektir. Biliyoruz ki topraklarından fırtınalarla, sellerle sökülüp gelmiş bu insanlar, bizim topraklarımızı bir liman olarak belirlemişler ve onlarda en azından öncelikli olarak “nasıl” sorusuna tam olarak cevap veremeden bizimle beraber yaşamlarını devam ettirme gayretindeler.
Mültecilere el uzatma vakti
Yetenekleriyle, zekâlarıyla yıllarını geçirdikleri şehirde körelip gitmenin, eğitim alamamanın, devlet tarafından varlıklarının kabul edildiği ama herkes tarafından yokmuş gibi davranılan bu hemşerilerimize Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi, diplomatik ve ekonomik istikrar sürecinde sımsıkı bir el uzatmanın vakti gelmedi mi?
Osmanlı İmparatorluğu bakiyesini devralmış, dış politikasında “Sulh” ilkesini, benimsemiş ve ileri diplomasi hamlesini “komşularla sıfır sorun“ konsepti üzerine oturtmaya çalışan ve bu yolda kararlı adımlar atan Türkiye’nin kendi vatandaşlarına komşuluk eden Mülteciler için yapması gereken çok şey var aslında.
Özellikle İktidar partisi açısından uzunca süredir yüksek sesle vurgulanan ve siyasi söylevlerin bir özeti haline gelmiş olan “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü” şiarını tam anlamıyla Anadolu’yla yeniden özdeşleştirmenin yolu Mültecilerden geçmektedir. Bu noktada iktidar partisiyle beraber muhalefet partilerine de, insan hakları konusunda duyarlılık seviyesi yüksek ve mülteci hakları konusunda çalışan organizasyonlara çalıştaylar gerçekleştirmeleri karşılıklı duyarlılıklardan ziyade çapraz duyarlılıklarını geliştirmeleri gerekmektedir.
Burada düşülmemesi gereken yanılgı ise, önce bana oy veren kendi vatandaşımın sorununa eğileyim, banane elin mültecisinden düşüncesine kapılmamak olmalıdır. Gözleri pırıl pırıl parlayan mülteci çocuklarının sokaklarda oyun oynayarak öğrenmeye çalıştıkları yarım yamalak şiveli Türkçe ve Kürtçe konuşmalarına şahit olduğunuz zaman belki de bu satırların ne anlama geldiğini daha iyi anlamış olacaksınız.
Onlar aramızdalar, içimizdeler ve gidecekleri güne kadar nereden gelirlerse gelsinler kendileri gibi değil bizim gibi olmak çabasındalar. Yaşadıkları tüm acılara rağmen hayata tutunma çabalarına bir hemşerileri olarak şahit olmak benim için güçlü bir enerji kaynağı. Yarın hangi ülkeden kabul alacağını bilmeden, sınır dışı edilme korkusuyla, yoksulluk içinde, devletin ilaç, gıda ve yakacak yardımlarından da ihtiyaçlarını karşılayacak kadar olmasa da istifade eden, hayırseverlerin, dernek ve vakıfların destekleriyle var olmaya çalışan bu insanlarla biraz Afgan, biraz Fars, biraz Pakistanlı olabilme şansına erişenlerdenim.
Örnek ülke Türkiye
Türkiye’nin Mülteciler üzerinden dünyaya önemli bir mesaj vererek örnek ülke olması gerekiyor. Türkiye’ye iltica ederek sığınmacı statüsü kazanmış kişilerin burada daha onurlu bir misafirlik dönemi geçirebilmeleri için becerilerinden istifade edilmeli ve evrensel insan hakları beyannamesinin gereklilikleri doğrultusunda yaklaşımlar geliştirilmesi gerekmektedir. Bunu yaparken de Türkiye’yi bir sığınma kampına dönüşeceği korkusuna kapılmamalıyız. Unutulmamalıdır ki bugün dahi Suriye sınırındaki olaylara ve sonrasındaki diplomatik sürece baktığımızda, Türkiye bölgesinde ilticayı var eden sorunlara karşı inisiyatif alan bir ülke konumuna gelmiştir.
Bu kadar çok komşusu olan bir ülke olarak iltica Türkiye’nin bir gerçeği olmaya devam edecektir. Bu ve olası iltica dalgaları Türkiye’yi bölgesindeki istikrarsızlığın giderilmesi ve lider ülke olma iddiasında çoklu ve çapraz duyarlılıklar geliştirerek inisiyatif alması hususunda ivmelendirecek önemli bir unsurdur. Bunu yaparken de ilk başta gelenekselleşen Türkçe olimpiyatlarında yabancı çocukların Türkçe eforlarını alkışlayan devlet erkânımız ve ülke kamuoyu için aramızda yıllarca yaşayıp ta Türkçe öğrenemeyen mültecileri medya üzerinden görünür kılmamız gerekiyor.
Mültecilere Misafir Sigortası
Mültecileri yok saymadan ve görmezden gelmeden devlet ve millet olarak kaçınmalıyız. Onlara aramızda yaşadıkları sürece “misafir sigortası” yaparak sosyal güvenliklerini sağlamalı onları da en azından bir yeşil kart veya benzeri bir güvencenin sahibi yapmalıyız. Çocukların eğitim ve öğretimleri konusunda İl milli eğitim müdürlüklerini yetkilendirerek müfredatımızı bu misafirlerimiz için derinleştirmeliyiz. Ayrıca üniversite okuma hakkı tanıyarak, yetenekleri yine bir sınava tabi tutulmak şartıyla ortaya çıkarılmalı ve yabancı öğrenci statüsünde yüksek öğretim hakkı tanımalıyız. İş imkânlarına erişimleri için İş ve İşci bulma kurumu da bu konuda yetkilendirilmeli ve yasal çalışma hakkı verilmelidir. En önemlisi ise mültecilerin yeteneklerinden istifade edilmesidir bunun içinde bu konuda çalışan uzmanlardan oluşan bir heyete yapılacak başvuruların değerlendirilmesi ve bu yeteneklerin körelmesine maniolacak ve toplumsal faydaya dönüşmesinin yolunu açacak yarı resmi kurumların oluşturulmasıdır.
Türkiye’nin önünde dünyaya rol model olabileceği, 2023 vizyonunu evrenselleştirebileceği, uluslararası camiada statüsünü arttırabileceği önemli bir şans bulunmakta. Hem mülteciler adına, hem de insanlık adına…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder