Kayıp kentin ruhunda gezinirken, sarmaş dolaş yürüyordum hatıralarla.
Çocukluğumda saklı bir kent ve bana ait hatıralarla değişen sokaklar.
Bu kentle gülerdik, bu kentle ağlardık. Bizi taşırdı içinde tüm yükümüzle. Tüm yüküyle severdik onu.
Küfesinde kilolarca yük taşıyan bir hamal gibiydi benim için.
İlk defa onda öğrendim aşık olmayı ve yine onda öğrendim ayrılığı.
Geceler olurdu, gökyüzünün daha yakın olduğu. Gece mavisini ilk defa tanıdığım geceler. Yüksek bir dolaptan şeker almak için çırpınıp duran çocuklar gibi olurdum böyle gecelerde.
Birazcık zıplayıp parmak uçlarımla yıldızlara dokunmak istiyordum. Büyüyüp yıldızları koltuğumun altına alacağım günleri hayal ederek geçiriyordum, yazlardan geleceğime hatıra bırakacağım böyle geceleri.
Çocukça bakışlarla görebildiğimiz kadarını görmeye çalışıyorduk. Gençlik hayallerine dalıyorduk hep beraber. Büyünce ne olacağımıza karar veriyorduk, beğenmeyip mesleklerimizi değiştiriyorduk.
Etrafımızda tedavi edecek hasta kalmayıncaya kadar doktor oluyorduk. Hastalarımızı öldürmemek için çırpınıp duruyorduk. Çocuk zihinlerimizdeki hastalıklar tükenince vazgeçiyorduk doktor olmaktan.
Mesleklerimizi değiştiriyorduk, hemşireleri bir anda işsiz bırakıyorduk. Ağaç gövdelerinin ve toprak tümseklerin çekiciliğine aldanıp Kovboy oluveriyorduk, toza çamura bulanıp annelerimizden dayak yeme pahasına.Televizyonun bize öğrettiği gibi kızıl derili avına çıkıyorduk. Kırık dallarla birbirimize ateş ediyorduk, çalı parçalarını ağızlarımıza sigara yapıyorduk.
Birinin gerçekten ölmediğini anlayana kadar kovboyculuk tutkumuz şiddetle devam ediyordu.
Önceleri insanların ölmemesini isteyen doktorlarken, bir anda birbirlerini öldüren, kafatası yüzmeye özenen barbarlar oluyorduk, işte çocukluk buydu.
Çocukluğun güzelliği de buradaydı. Bir anda her şey yada hiçbir şey olma lüksüne sahiptik. Hep büyük bir insan olabilmenin hayaliydi çocukluğumuz.
Futbol topunun peşinden delice koşardık, annelerimizi balkonlarda avaz avaz bağırtana kadar evlere girmemek için çırpınırdık.
Bir anda büyüdük, hepimiz yeni hayatların birer parçası olduk.
Büyünce hep beraber uğradık hayal kırıklıklarına. Tek suçları topraklarını istila edenlere karşı kendilerini savunmak olan Kızılderililere saldırmanın verdiği hazzın acısını hissettik yüreklerimizde.
Çoğumuz doğduğumuz ve büyüdüğümüz yerlerden koptuk. Koptuk ama bize verdiklerinden, duygulandıran ve heyecanlandıran yanlarından kopamadık.
Dokusunu taşıyoruz yüreklerimizde, ilik ilik yüreğimize işlenmiş motiflerle bir halı taşıyoruz içimizde bir yerlerde.
Çocukluğumuzun işlendiği, bizi heyecanlandıran ve hüzünlendiren bir halı.
Gençliğimize başladığımız yıllarda ilk aşkın, ilk ayrılığın, ilk yalnızlığın ve ilk mutluluğun motifleri içine, göz yaşlarımız ve kahkahalarımızla bir halı dokuyoruz yüreğimizde.
Özlüyoruz hepimiz, bunu çok şiddetli hissediyoruz. Bir araya geldiğimizde,kaybolan kentin ruhunda kalan ağlatasıya güldürücü hatıralarımızı birbirimize anlattığımızda, ardından mutlaka özlem dolu tebessümler beliriyor.
Çok uzağında da olsak kayıp şehrin, yada tam ortasında, biliyoruz ki çocukluğumuzu taşıyan hatıralar, özlediğimiz kentin ruhunda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder